Arkeolojik çalışmalarda sıklıkla karşılaşılan çanak çömlek parçaları; tarihlendirmeden, ele geçtiği yerde yaşayan bireylerin beslenme alışkanıklarına kadar geniş bir yelpazede bilgi sunar. Zaman zaman üzerlerinde yer alan bezeme veya resimler sayesinde ait olduğu kültürün dinsel ya da sosyal yaşantısını öğrenebildiğimiz gibi yine üzerlerinde yer alan yazılar sayesinde de yapımını veya kullanımının açık hatta belki bir tanrıya sunulmuşsa sunuyu yapanın adı gibi özel bilgilere de ulaşılır. Bu nedenlerle arkeolojide seramik çalışmaları önemlidir.
Kil, doğada genellikle nehir veya göl kıyılarında ya da bir amanlar nehir olan yerlerde bulunan doğal bir katmandır. Eskiden dere yatağı veya deniz olan yerlerde de yoğun kil katmanları bulunur ve bunlar tepelerin yamaçşarında şeritler şeklinde görülebilirler.
Doğal bir oluşum olarak kilin içeriğinde silika vardır ve silika ıslatıldığında kilin rahatça bir form almasını sağlar. Böylece adeta elastikleşen kil, kolayca biçimlendirilebilir. Ancak doğada katmanlar halinde bulunuyor olması kilin saflığını imkansız kular. Genellikle içeriğinde kum, taşçık, kireç, mika gibi inorganik ve/veya saman, ot gibi organik maddeler bulunur. Bu maddelerin hepsinin varlığı kilim dokusunu oluşturur ve aslında kaliteli keramik yapımında istenmeyen maddelerdir. Bu nedenle ayrıştırılması gerekir.
Eski çağda kilim istenmeyen maddelerden ayrışma işlemi günümüzde de kullanılan metodlara benzer şekilde gerçekleştirilir. Topaklar halinde alınan kil geniş havuzlarda suyla karıştırılır. Böylece taşçık, kum gibi ağır katkı maddeler aşağı çöker, saman vb. organik maddeler ise su üzerinde kalır. Bunların alınmasının ardından kil toplanır ve aynı işlem defalarca arı/saf kil elde edilene kadar devam eder. Bundan sonra arı/saf hale gelmiş olan kil tıpkı kerpiç hazırlamada olduğu dikdörtgen kasnaklara yayılır ve kil levhalarını gölgede ve yavaşça nemde kurtulması beklenir.
Gölgede bekleyen kil, kasnaklardan çıkarılır ve istiflenir. Bundan sonra çömlek ustası keramik yapacağı miktarda tabakaya alır ve yoğurma işlemine başlar. Bu işlem de sayısız defa tekrarlanır. Kil parçası, ustanın ellerinde yoğruldukça plastikliği artar daha kolay biçimlendirilir hale gelir. Ayrıca yoğurma işlemi sayesinde kilin içinde kalmış olan hava kabarcıkları da çıkarılmış olur.
Uzun bir süre boyunca yoğurulan ve biçimlendirme için uygun kıvama ggelen kil, eski çağlardan bugüne kadar hemen hemen aynı yöntemler kullanılarak biçimlendirilmektedir. Bunun en basit hali elde yapılır. Özellikle tarih öncesi dönemlerde çömlekçi çarkının henüz bulunmadığı zamanlarda elde biçimlendirilmiş kap kaçaklar görülmektedir.
Elde seramik biçimlendirmesinde temelde 2 yöntem kullanılır. Bunlardan biri, avuç içine alınan kil parçasının diğer elin avuç içi ve parmaklarını kullanarak şekillendirilmesidir. (çimdik tekniği). Bu yöntemde çok büyük kapların üretilmesi beklenemez kuşkusuz. İkinci yöntem de (sucuk tekniği) kil topakları ince uzun silindirler haline getirilir. Bu silndirler istenilen çapta halkalar yapılır ve üst üste yerleştirilir. Kil silindirlerin bir alet kullanılarak birleştirilmesiyle ilk yönteme nazaran daha büyük boyutla kapların yapılabilmesi mümkündür.
Çömlekçi çarkı, Anadolu'da yaklaşık M.Ö. 3. bin'den itibaren kullanılmış olmalıdır. Bu çark, yere açılan bir çıkıra yerleştirilen bir soket, bu sokete bağlı yatay çevirme diski ve üste yerleştirilen çark diskinden oluşmaktadır. Çark diski yaştan veya ahşaptan yapılmıştır ve genellikle 50-70 cm. çapa sahiptir. Bu şekilde düzenlenmiş olan çarklar, mutlaka ikinci bir kişinin yardımıyla döndürülebilir. Çömlekçi ustası ve onun karşısında ona yardım eden köle çocuk betimleri, çeşitli vazo resimlerinde karşımıza çıkmaktadır. Seramik yapımında kullanılan 3. bir yöntem de kalıp kullanımıdır. Bu uygulamada negatif bir biçide hazırlanan bezemeli bir kalıp kullanılır. Kil, bu kalıbın içine elle yayılır ardından biraz kuruması beklenir. Kuruyan kil küçülür ve kalıptan alınması kolaylaşır. Bazen ikili veya çoklu kalıplar da kullanılmıştır. Bu durumda kabın birbirinden ayrı olan bölümleri hhenüz nemliyken az mikytarda kil yardımıyla bir araya getirilip sabitlenir.
Eskiçağda hemen her dönemde hemen her uygarlık kaplarını kendi gelenek ve zevklerine göre bezemişlerdir. Bunlar çeşitli malzemeler kullanılarak yapılan damgalamalar, kazımalar olabilirdiği gibi, inceltilmiş kil ve çeşitli toz boyalarla elde edilen boyalarla da yapılabilir.
Damgalama, kil henüz ıslakken pişirme öncesinde yapılır. Bazen bezeme yapmak için kazıma çizgilerden de yararlanılır. Bu çizgiler kil ıslakken veya pişirme işlemi ardından da yapılabilir. Damgalama, kazıma veya boyama işlemlerinin tümü ynı kapğ üzerinde yer alabilir. Boyayla yapılan bezemeler de çeşitlilik gösterir. Bunların bir kısmı kap fırınlanmadan önce bir kısmın ise fırınlama sonrasında kabın üzerine eklenmektedir. Boya için çeşitli bitkisel boyalar kullanılabildiği gibi suluboya kıvamına getirilmiş o derece akışkan haldeki iceltilmiş kil de boya olarak uygulanabilir. Çeşitli bezeme yöntemleri arasında Klasik Arkeolojiyle dahha yakından ilişki içinde olan ikisi dikkat çekicidir.
Siyah figür ve kırmızı figür teknikleri kabaca M.Ö. 7-4 yy. boyunca Akndeniz havzasında etken olmuş tekniklerdir.
Siyah figür tekniğinde inceltilmiş kille silüet şeklinde biçimlendirilmiş figür, pişirme öncesinde kabın yüzeyine sürülür. Fırınlama sonrasında siyah bir renk alan figürün detayları kazıma çizgilerle gösterilir.
Kırmızı figür tekniği ise bu uygulamanaın tam tersidir. Bu kez figürün dış kısmı inceltilmiş kille kaplanır. İç detaylar için fırça yardımıyla çizgiler çizilir. Fırınlama sonrasında figür kırmızı renk alırken etrafı siyah renkte kalır.
Beyaz Astar Seramiği: Attika'da görülen siyah ve kırmızı figür seramiğe karşın İonia'da zemin ve figürleri beyaz renkte ayrıntıları ve konturları boyama ile belirtilmiş bir seramik türü yaygındır. Seramiğin beyaz rengi çömlek çamurundaki demir azlığında kaynaklanmaktadır. Özellikle M.Ö. 5.yy. lekythoslar üzerinde tanık olduğumu bu teknikteki figürler duvar fresklerinden aktarılmıştır.
Bunlardan farklı olarka inceltilmiş kilin boya kıvamında kullanılmasının tam tersi bir uygulama bu kez dahha yoğun kilin kullanılmasıdır. Barbotin tekniği denilen bu teknikte adeta pasta süsler gibi özel aletler kullanılarak akışkan kıvama getirikmiş kilim kabın yüzeyine belirli bir şekilde sıkılmasından oluşur. Uygulaması son derece zor olan bu yöntemde motif, kabın duvarına tam olarak nüfuz etmektedir. Pişirme sonrasında kabartma desenler oluşmaktadır.
Aplikasyon yöntemi de bezeme için kullanılan bir başka yöntemdir. Bu kez daha önceden kalıp kullanılarak hazırlanmış motifker (bu bir figür de olabilir), ıslak kil kullanılarak kap yüzeyine yapıştırılır. Aslında uygulaması nispeten zor bir yöntemdir zira aplike edilen parça ile kap arasında hhava boşluğu kalması özellikle astarlama ve pişirme esnasında kabın parçalanmasına neden olabileceği için istenmeyen bir durumdur.
Astar, aslında çok ince, sıvı hale getirilmiş kildir. Astar, hme kabın görselliğini pekiştirir hem de hamur dokusundan içeri sıvının sızmasını engeller. Bu kil, pişirildiği zaman kabın hamurundan daha koyu bir renl alır. Kırmızıdan siyaha kadar çok çeşitli renklerde astar görülebilir. M.Ö. 1. yy. civarında yapımı biraz zahmetli olsa da kurşun astar kullanım yaygınlaşmıştır ve bununla kaplanan kaplar yeşilimsi sarı renkte bir astar dokusuna sahiptirler. Eski Yunan dünyasında M.Ö. 6-4. yy civarında son derece kaliteli siyah astarlı kaplar tüm Akdeniz havzasında revaç bulmuştur.
Temelde 2 tip pişirmenin varlığında söz edilebilir. Bunlardan biri açık havada pişirme veya fırınlamadır. Bugün ilkel toplumlarda da görülen bir uygulama olarak açık havada fırınlama biçimlendirilmiş kaplara üst üste yığılması ve ardından etraflarına yerleştirilen ot, çalı gibi malzemelerin yakılmasından oluşur. Bu yakacaklar yandığında kapların pişmesi için nispeten yeterli bir sıcaklık verir. Ancak bu tip pişirmede ateş bazı yerlerde kilin üstüne gelir bazı yerlerde ise açıkta kalır. Böylece pişirme sonrası kabın üzerinde alacalı bir görünüm oluşur. Prehistorik dönem seramikleri üzerinde görülen renk farklılıkları bundan doğar.
İkinci fırınlama ise kontrollü fırınlamadır. Bınlarda özel olarak yapılmış fırınlar vardır ve ısının bu fırın içinde belirli derecelerde kalması istenir ve sağlanır. Eski Yunan'da kontrollü pişirmenin yapıldığı fırınlar genellikle daire planlıdır. Temelde 3 açıklığı vardır 1) yakacak malzemenin yerleştirildiği kısım 2) Gözetleme deliği 3) Baca
Eski Yunan'da fırınlama 3 aşamada gerçekleşirdi:
Oksidasyon: Bu safhada fırının bütün kapıları, gözetleme deliği açıktır. Külhhan kısmında yanma gerçekleşmektedir ve bu yüzden oksijene ihtiyaç vardır. Bu süreçte fırın içi ısısının 700-1000 derece vibarında olduğu düşünülmektedir. Böyle bir ısıda fırına yerleştirilmiş kaplar yumuşak dokuları sayesinde pişerken oksijeni de içlerine alırlar. Bu safhada kabın tamamı kırmızı bir renk alır.
Redüksiyon: Redüksiyon safhası fırınnın bütün kapı ve kapaklarının kapatıldığı safhadır. İçerideki ateş söner ve fırın içince karbonmonoksit birikir. Bu kapların tamamen kararmasına neden olur.
Re-oksidasyon: Bu safhhada kapılar tekrar açılır. İçeride tekrar yanma gerçekleşir ve kap yeniden kırmızı bir renk alır. Şayer üzerinde inceltilmiş kile yapılmış bezemeler varsa bunlar yeniden oksijeni içlerine alamayacak dokuda oldukları için redüksiyon safhasında kalırlar yani tekrar kırmızı bir renk halini alamazlar.